Last Updated on 2 Ağustos 2025 by admin
Bir zamanlar, yemyeşil vadilerin arasında küçük bir köy varmış. Bu köyde herkes tarlasında çalışır, mevsiminde ektiğini biçer, kışın da bolluk içinde yaşarmış. Ancak köyün en tembel adamı olan Temel, hep kısa yoldan zengin olmanın hayalini kurarmış.
Bir gün köyün en çalışkan çiftçisi olan Halil, tarlasına en iyi buğday tohumlarını ekerken Temel yanına yaklaşmış.
“Halil, neden en iyi tohumları ekiyorsun? Hem pahalı, hem de çok uğraştırıyor,” demiş Temel.
Halil ise sakince gülümsemiş. “Temel,” demiş, “Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını.”
Ama Temel, Halil’in sözlerine kulak asmamış. Kendince bir plan yapmış: “Ben en ucuz ve eski tohumları alır, onları ekerim. Böylece daha az para harcar, daha çok kazanırım!” diye düşünmüş.
Bahar gelip geçmiş, yaz sıcağı tarlaları olgunlaştırmış. Hasat vakti gelmiş çattığında, köylüler tarlalarına koşmuş. Halil’in tarlası başaklarla dolup taşarken, Temel’in tarlasında solmuş, cılız saplardan başka bir şey yokmuş. Temel şaşkın bir halde Halil’in yanına gitmiş.
“Halil, benim tarlamda bir şey yok! Tohumlar büyümedi, başaklar güçsüz kaldı!” diye yakınmış.
Halil başını sallamış. “Ben sana ne demiştim? İyi bir işin temeli, başlangıçta atılan doğru adımlardır. Sen tembelliğin ve açgözlülüğün yüzünden kötü tohum ektin, şimdi de aç kalmanın yasını çekiyorsun.”
O günden sonra Temel, her işin başında sağlam temeller atılması gerektiğini anlamış. Artık en iyi tohumları seçer, tarlasına özenle bakarmış. Ve köyde herkes, Halil’in sözünü hiç unutmamış:
“Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını!”

